Ihre Browserversion ist veraltet. Wir empfehlen, Ihren Browser auf die neueste Version zu aktualisieren.

    YouTube

    Facebook

    Instagram

Fields marked with * are required.

Gülay Tatar / Karpınar Köyümüz

 

Öyle yoksunduk öyle yoksunduk ki yalandan, riyadan,mış gibi yaşamaktan ve de hizmet edeceğimiz eşyalardan, özgürlüğümüz gökkuşağının altından geçer olmuştu. Annem mercimekli pilav pişirirdi hem de tereyağlı. Sen hiç tereyağlı bulgur pilavını yufka ekmeğin üzerine koyup kenarından koparıp sokum yapıp yedin mi?

Bulgur PilavıBulgur Pilavı

 

Yemedinse hele de bahçeden koparılmış soğanla ve yannık ayranıyla taçlandırmadıysan şu ahir ömründe hep aç kalmışsın demektir. Yemek deyip geçmeyin ekmeği koparırken dirseğin tasa değecek ayran dökülecek ‘gözüyün önüne bak’ diyecek anan ve hiç de psikolojin bozulmayacak. Baba hasretiyle yanacaksın Alamanyadaki babana teyyare ile selam söyleyeceksin ama onu sofranda var saymak için izne geldiğinde onardığı ve ‘buraya oturan beni hatırlasın’ dediği kenara oturmak için mücadele vereceksin. Oyundan ev horantasını çağırmak için dedemlerin damının üzerinden var gücümle bağırdığım ve onlar koşup gelmeden ‘babamı hatırlama kenarına’ oturduğum günler nasıl da hasretimdesiniz…
Samanlığa damdan düşmemiş, pöslüğe atlama yarışı yapmamış ve de düven süren birine yalvaran gözlerle bakıp ‘hadi gel sen de bin’ dedirtmemişseniz gülmemiş ki sizin çocukluğunuz. Aşık atmamış , çelik çomak oynamamış ya da benim gibi’ kızsın’ diye seyretmeye razı edilmiş ve kapışmayı hiç değilse izlememişsen ve de çıkan kavgada gelen taş şorda dölek duran senin kafanı yarmamışsa sen nereden bileceksin düzene kafa tutup hakkını aramayı. Korkarım sabah yumurta savaşı yaparak güne başlamayı bile bilmiyorsundur. E tabi kümesten yumurtayı toplamayan nerden bilecek hangi yumurta kara tavuğun yumurtası.
Eğer dedenin yolunu gözleyip eşeğinin terkisine binmemiş salına salına köyde dolaşmamış, tarlaya azık götürmemiş , çerçinin heybesine düşmemiş, davulcuya atılan paradan kapmamış ve de pınardan su içmemişsen kana kana sen hakkaten kanmışsın şu hayatta. Daha da sacda pişen ekmekten sobanın üzerindeki patatesin kokusundan ve samanlıkta olgunlaşan armudun balından söz etmeyeceğim bile hayattan iyice bezme diye. Sahi sen unuttun mu çocukluğunu? ‘Çocukluk insanın anavatanı ‘ sen yeşerttin mi özünün anavatanını’
Gülay TATAR

Gülay TatarGülay Tatar

 

Gülay TatarGülay Tatar


 ADI YOK

Gülay Tatar / Karpınar Köyümüz


Adı konmasaydı eğer ana olmanın, baba olmanın yani eğer doğurana ana, doğurtana baba dendiğini bilmeseydik, belki salıverecektik yüreğimizi ve ruhumuzun doyduğu ya da çığlık çığlığa aç kaldığı patikalarını daha iyi keşfedecektik. Eğer adı olmasaydı bu muhteşem iki olgunun öksüz kalmışların anası, yetimlerin babası sayacaktık belki de kendimizi. Doyamadığımız belki de doğduğundan habersiz, bir kitap arasında neden kurutulduğu artık unutulmuş çiçekler gibi bekleyen yalan dünya telaşlarıyla yoğrulan, yorulan yüreklerimizin zincirlerini kıracaktık. Eğer adı olmasaydı analığın, dağ başında öğretmenliğe başladığım köyde yaralı ellerine krem sürüp, tıraş edip bitlerinden kurtardığım, daha okuma yazmaya geçmeyen çocuğun gözlerinde harf harf yazan ‘anne’ yi daha iyi okuyabilecekti henüz yürekçeyi sökmemiş öğretmen kalbim. Çöpleri karıştıran oyun çağındaki yavruların yanlarına oturup dertleştiğimde  anası hissettiğimi, daha iyi anlayacaktım muhakkak ki. Ogün’ümün Doruk’umun annesi olmanın tarifsiz mutluluğunu ve adını ‘varoluş sebebim’ koyduğum analığımın doyulmaz tadını belki de öksüz ve yetim büyümüş babamın anası olduğumda bilebilecektim. En çok da oğullarımın o esirgeyen ,koruyup kollayan kanatlarının altına sığan küçük kızları gibi hissettirdikleri için evlatları olmayı isterdim. Ya da Mersin sıcağında sokakta kaldırım taşı döşeyen hiç tanımadığımız belediye işçilerine annemin gönderdiği bir sürahi ayrandaydı analık. Evet evet muhakkak ki anacığımın da anası olmak isterdim ‘kendimden’ olmadığı halde benliğime sirayet etmiş ve benden olmuş kim varsa anası hissetmeyi bana öğreten kadının muhakkak ki anası olmak isterdim. Yüksek egomuza yetişemeyen yüreğimiz nasılsa en iyi en muhteşem ve en bilmem ne olan ne varsa nasılsa sahiplenmeyi severdi. Oysa belki de en azılı suçluların, yaptıklarını duyduğumuzda öfkeden deliye döndüklerimizin anası ya da babası olmak kurtaracaktı bir fanusta korumak ister gibi esirgediğimiz kıymetlilerimizi. Belki de ,insanlardan istediklerimizi sunmaktaki acemiliğimiz bizi bir toprak ana yapamıyordu. Belki de korumak kollamak görevi ‘baba’ olmaya bahşedildiği için görememiştik duvar diplerinde ağlayan kimsesizlikleri. Asırlardır olagelen bir tanıma sıkıştırılmış yüce olguları  genlerimizden daha kuvvetle sahiplendiğimiz için kör ve sağır olmuştuk belki de haksızlıklara… Kim bilir belki de insanlığın varoluş sebebi olan doğuran ve doğurtan ananın, babanın bir sözlükte tanımlanmış haliyle kalması belki de ‘insan’ olmanın en yoksun haliydi…

Gülay Tatar
(görselin kime ait olduğunu bulamadım bilen varsa yazarsa sevinirim)