Ihre Browserversion ist veraltet. Wir empfehlen, Ihren Browser auf die neueste Version zu aktualisieren.

    YouTube

    Facebook

    Instagram

HEKTOR / Turap Tekmen

HEKTORHEKTOR

GÖÇ İLE GELEN-LER
 
Hektor Troyali’ye dair
Yazan Sevim Ünal 02/12/2013
Toprağın yüzlerce kilometre altında iki göz ışıldar. Elleri bedeninden önce büyümüştür. Aklında sorular vardır. Sorularına aldığı yanıtların tatminsizliği ile ter döker. Onbeş yaşındadır. Tüm bedeni kara tozun hükmünde.
Bir yerden kopmaktır göç. Kökünden koparılmış bir bitki, yönünden edilmiş bir nehir gibi.
O karanlık derinlik zihnini bulandırmayı başaramaz. Usuna tebeşir kokulu okul sıraları düşer. Pencerelerinde güneş sızan bir sınıf belirir hayal meyal. İşte orda olması gerekmezmiydi şimdi?
Almanya’ya iş gücü gerekiyor. İşçiler seçilir, çocukları büyümez. Büyüyemezler. Maden ocağı kara ağızlı bir canavar gibi yutar hepsini. Elleri gökyüzüne çevrili, geri dönebilme umuduyla yakarışlarda bulunurlar. Gidip de dönememek vardır. Karanlığın ölümcül öfkesine boyun eğerek, kaderlerine razı atarlar adımlarını. İşte bu kader adamlarının arasındadır o çocuk. Onbeş yaşındadır.
Onbeş yaşında bir çok çocuk. Gri, soğuk, is,fabrika bacaları, makina çarkları arasında çocukluklarını yitiriyorlar.
Çocuk sanatçı olmak istiyor. Hayalleri var. Hayalleri kaf dağının ardında olsa. İçinde bir umut var. Kara kömür tozlarının arasında ışıldıyor umut.
Nedir bu çocuğun ismi? Maden ocaklarının ölüm kusan ağzından kaçar ve tren raylarına sığınır.
Gerçek ismini ise burda tren raylarının paslı, iniltili, tozlu, öfkesine terk etmiştir. Çocukluğuyla beraber ismini de almıştır acımasız çarkın dişleri.
Kökleri toprağından kopmuş, körpe bir beden, yolu çöle çevrilmiş bir nehir gibidir.
Usanmaz, didinir. Çocukluğunun kendisini çoktan terk ettiğinin farkına varmaz. Varsın böyle olsun.
Duisburg şehrinin sessiz sakin bir köşesine hayallerini gerçekleştirmek için sığındığında ‘zamanıdır’ diye düşünmüş. Mitolojisini kendi elleriyle yazacaktır. İsminden başlar. HEKTOR TROYALI.
Hayat bir savaştır. Hayallerine ulaşmanın ise tek yolu bu savaştan geçmektedir.
O bu savaşa korkusuzca girenlerdendir. Destek almadan koyulmuştur yoluna.
Aşılması gerekeni aşmış, geçilmesi gerekeni geçmiştir.
Verilmesi gereke mücadelenin kat be kat fazlasını vermiştir. İşte şimdi kaf dağının ardında, hayallerinin ışıltısındadır. Hayallere dokunmasıyla her şey gerçeğe dönüşmüş, o mücadele verdiği ödülü almıştırtır.
Şimdi ellerinde yarı soyut kadın heykelleriyle çok uzaklara dalmış gözleri. Usunda Nazım Hikmet Ran, dilinde onun şiiri. yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
 


HEKTORHEKTOR
HEKTORHEKTOR
SANATÇI TROYALI HEKTOR
(Turap Tekmen)
SANATÇI TROYALI HEKTOR
(Turap Tekmen)
SANATÇI TROYALI HEKTOR (Turap Tekmen)
Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar diyelim. Hayır, bazan gönüller insanı başka yola sürükler. Bence bu söz, senin vereceğin karara bağlıdır. Kararlarında çoğun talihe boyun eğersin. Bazende kesin kararın uğruna zorda olsa seçtiğin o yolunda ödün vermeden devam edersin işte senin başarının sırrı yılmamaktır…
Bundan senelerce önce Düssldorf Başkonsolosluğu´nun bir 29 Ekim kutlama galasına davetrtliyim ve bu davette bir genç tanıdım.
Kırmızı Jaketli, çok şık giyinmiş bu genç herkesi tanıyor, samimi şakalar yapıyor ve güzel bir muhabbet içinde. Dikkatimi çekti Turap Tekmen ve yanımdaki konsolosluk görevlisinden sordum, “Kim bu delikanlı?” Görevli, “Hocam tanımıyor musun, o bizim genç sanatçımız Turap Tekmen.” dedi.
Almanya´da yaşayan akademik kariyeri olan sanatçıların hepsini tanıyordum ama Turab´ın ismini ilk defa duymuştum… Aradan kısa bir zaman geçti Turap bana geldi, kendini tanıttı ve “Ağabeyi ben seni tanıyorum ama cesaret edip ziyaret edemedim” dedi. Tabi hepmiz biraz güldük, bana gelenler bu sözleri söylemez bakarsın kapının zili çalmış ve bir misafirin var… Gelen herkese kapımın açık olduğunu bilirlerdi. Ona rağmen uzun zaman Turap dan duymadım.
Sanatçımız Gönül Şen-Menzel Türkiye´den yeni gelmiş ve burada zamanını boşa geçimemek için Düsseldorf Güzel Sanatlar Akademisi´ne başlamak kendini daha gelişitmek için gerekli bir dosya hazırlaması lazım ve benden sordu, bu konuda yardım ederbilirmisin dedi. Gönül zaten Türkiye´den geldiğinde iyi bir sanatçıydı tabi hazırladığımız dosyayla akademinin imtahanlarını kazandı ve akademiyi bitirdi.
Arkadaş Tiyatrosu´nun bir premiyer oyun gösterisinde Gönül yanıma geldi, sevindim sordum, „Gönül, Akademi öğrenimin nasıl gidiyor“ dediğimde, „Akademiyi bitirdim şimdi Prof. Black ile beraber çalışıyoruz, kurs veriyorum” dedi. Sevinmiştim ve ekledi, “İsmail bir Türk genç bizim kurslarımıza katılıyor, harika bir kabiliyet. Ne yazık çocuk liseyi bitirmemiş Akademiye giremiyor” diye ekledi. Kim olduğunda söylediğinde şaşıtmadım evet bizim Turap idi. Troyalı Hektor ile yolumuz ikinci defa çakışıyordu ama ondan daha hiç resim görmemiştim.
Hektor´un babası Almanya´da misafir işçi olarak çalıştığı için aile birleşimi yoluyla 16 yaşından önce geldi Almaya´ya. Önce burada mecburi öğrenim gereği 9 yıllık ilkokul dengi Hauptschule ye başlar. İki sene sonra okuldan kendi isteğiyle ayrılıp, kömür ocaklarında çıraklık öğrenimi ve beş yıl binlerce metre yer altında kömür ocaklarında çalışır. Beş yıl güneş yüzü görmeden orada çalıştıktan sonra, oradan da ayrılarak yardımcı işçi olarak 15 yılda Devlet Demir Yolları´nda çalışır. Bu ara tabi evlenir, çoluk çocuk sahibi olur ama onu sanat sevdası bir türlü bırakmaz.
Hektor analılarını anlatırken bu resim yapma sevdası yüzünden ilkokulda anlayışsız öğretmeni yüzünden yediği dayaklar onun iliklerine işlemiş olmalı ki geçmişi üzüntü içinde anlatıyor. Hektor aslında kendine bir kelime öğreteni saygıyla anar ama bu tür acılar da onun belleğine işlemiş.
Öğretmen adam döver mi? diyeceksiniz… Evet bende öyle bir olaya şahit oldum. Stajyer öğretmen olarak Ankara-Elmadağ´ına bağlı Lalahan Köyü´nde 1-3 sınıflara ders verdim. Çok tembel olduğunu söyledikleri bir öğrencim vardı. Niçin bu çocuk böyle diye sorduğumda bana, “Öğretmen onu dövüyor ama o gülüyor” demişlerdi. Yani çocuk öğretmene bir sinyal veriyordu, „“Sen kötü öğretmensen bana ne“ diyordu…
Bir ay sonra okuldan ayrılırken o güzel çocuk sınıfın en çalışkanı oldu ve ağlamasını öğrenmiş olmalıki, „Öğretmenim keşke siz bizim öğretmenimiz olsaydınız, gitmeseydiniz“ derken gözleri yaş dolmuştu. İşte Hektor´un öğretmenlere, okumaya karşı anıları onun okumasını engellemiş olmalı.
Troyalı Hektor´un okuması ve akademik bir kareyere gereksinimi varmı, ben hayır diyeceğim. Pablo Picasso, „Dünyanın en iyi sanatçıları çocuklardır, onlara akademik öğreti verdikten sonra gönüllerindeki melekler ölür“ derdi. Sanatçımız çok şanslıymış kendi kendini yetiştirdi, okudu, resim, heykel, karakalem desnleriyle kendi kendine bir sanatçının gereksinimi olan umumi bilgileri sağladı. Hektor okumayıda ihmal etrmedi, okudu ve kültürel ufkunu genişletti. Ne mutlu onaki daha çocukluğunun sanat aşkını gerçekletirdi.
Akademik kariyeri olmayan sanatçıların tarihleri çok eskilere dayanır.Vincent van Gogh, kendini yetiştirmiş ve sanat tarihinde yeni bir çığır açmıştır, Henri Julien Félix Rousseau 56 yaşında Gümrük memurluğu gibi bir kazanç getiren mesleğini bırakıp sanat yolunu seçmıştir, A. Paul Weber´in mesleği taşbaskı ustasıdır, orta okulu bile bitirmemiştir ve Almanya´nın layık gördüğü Profesör ünvanına sahiptir, Heinz Frigge 54 yaşına kadar kömür ocaklarında çalıştı ve emekli olduktan sonar resime başladı. Başlangıç yıllarında BBB sanat pazarında tanıdım ve ders vedim. Heinz Frigge ölümüne kadar resim için yaşadı ve sayılır sanatçılar içine girdi. Oğlu Tom Frigge de babasının yolundan gidiyor ve yürümek için sanat dünyasının taşlı yolunu seçmiştir, Jan Peter Trip Almanya´nın sanatçılara verilen ödüllerde katıldığı her sergiden 1. Ödülle onurlandırılan sanatçısı. Jan Peter Tripp genç yaşında girmek isterdiği akademilerden, sana öğreticeğimiz bir şey yok denilen bir sanatçıdır. Bu sanatçılar sade bir kaç verebileceğim örnek, sanattan değil, Troyalı Hektor gibi sanat için yaşayan sanatçılardandır.
On yıllardır bütün kazanç sağlayan yolları terkedip sanatı için yaşayan genç sanatçımız Troyalı Hektor´un çalışma tekniğindende bahsetmeden geçmeyelim. Her sanatçının kalbinde bir usta yatar. (Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar demiyorum) Hayran olduğu ustalardan ve onların tekniklerinden de fraydalanır. Santçının önemli olan tarafı atacağı imzasıdır. Anılarına saygı duyduğum Bedri Rahmi Hocamız, “Oğlum öyle bir imza atki 12 metrelik bir duvarda yerine otursun” derdi. Hocamız burada imzadan bahsederken, öyle bir yapıt üret ki seni uzaktan gören kişi bile tanısın ve o eserin senin olduğunu söylesin demek istiyordu. Sürrealist, eski ustalarının çalıştığı lazur tekniği ve sabır ile çalıştığı yapıtlar Hektor´un bu eserleriyle ulaştığı kişisel çabasının başarısıdır. Burada itiraf ediyim kimse ona yardım etmedi, çalıştı ve başardı…
İlk tanıştığımız yıllarda resimlerini Turap Tekmen diye imzalardı, Hektor. İşten ayrılıp kendini tamamen sanata adadığında, “Troyalı Hektor” diye imzaladı yapıtlarını.
Hektor kendinden bahsederken sanatçı yaşamını dört dönemde anlatır…
Birinci dönem, kurşunkalem çalışmalarım yani ilk Turap Tekmen imzasını kullandığı yıllar ve ondan sonada yapıtlarında, yani İkinci dönemi, Heykeller yapmaya başladığı yıllar dır. Ve yapıtlarını, “Troyalı Hektor” olarak imzalar. Üçüncü dönem çalışmalarını Mitolejik çalışmaları kapsar, burada Hektor´un ilüstrasyon güçünün ne kadar kuvvetli olduğunu görürsünüz. Bana gençler gelip sanatçı olmak istiyorum ne yapmkam gerekir diye sorduklarında, „Önce aklıbaşında bir meslek öğren ve ardından sanat yaparsın“ derim. Bu cevabın sanatta yolların ne kadar taşlı olduğunun anlatımıdır. Hektor eğer okusaydı ona bu sözleri söylememe gerek varmıydı bugün yanıtlayamıyacağım. O zaten çocukken bu sözlerimin karşılığı kararı vermiş. Dördüncü dönemi ise Sürrealist çalışmalarıdır ki burada Hektor´un çalışmalarında önemli gelişmeleri kaydedersiniz.
Burada önemli bir konunun altını çizmemin zamanı geldiğini anımsadım. Sevgili Tamer Levent TRT proğramlarına bir söyleşi yapmak için beni ziyaret ettiğinde bir soru sormuştu… “Bizim toplumumuz öyleki sanatçıya kız bile vermez, sen bu sanatçı olmak isteğini nereden aldın benimsedin” demişti. Ne yazıkkı bizim toplumumuz böyle, sanatın değerini başka ölçülerle değerlendiriyor. Hele hele Almanya´da yaşayan toplumumuz sanat kavramını anlayamadı. Troyalı Hektor´un da kendi toplumu tarafından anlaşılmaması bundan doğmakta. Yukarıda adlarını saydığım Avrupalı sanatçılar bu sıkıntıyı çekmeden yaşamlarını sürdükleri, onların toplumlarının kültüre, sanata değer vermelerinin neticesidir.
Genç sanatçımız Troyalı Hektor´a seçtiği yolu izlemesi ve yılmamasını önerirken bundan geri gelecek zorlukları da yeniceğine inanarak başarılar dilerim.
İsmail Çoban
Wuppertal, den 20.02.2024